METAFİZİK EĞİTİMİ
MÖ. 1.y.y da Aristoteles'in ilk bilgi sistemi adını verdiği,doğa ötesi yada gerçeküstü (fizikötesi) konuları bir bütün olarak inceleyen sistematik ve disipliner bir bilgi sistemidir
Çağımızın metafizik tanımı ise;duyu organlarıyla duyulup algılanabilen fenomenlerin özünü inceleyen ve determinist yaklaşımlar ile çözüme ulaşmaya çalışan yöntemsel ve sezgisel gerçekliklerdir.
Metafizik evren içerisindeki bütün varlıkların diyalektik devinimlerini ve yaşayışlarını tümevarımsal ve tümdengelimsel metotlar sistemiyle bütünselleşmeye çalışır.
Metafizik Sokrates'in maiotik (düşünce doğurtma) yöntemiyle bilgilerin doğuştan insan zihninde olduğunu fakat bu düşüncelerin zaman içerisinde parça parça doğduğunu ve anlam kazandığını ifade eder.
Platonun metafizik anlayışı ise;Evren içerisindeki tüm varlıkların idea adını verdiği düşünceden ibaret olduğunu ve bu ideaların yaşamı biçimlendirdiğini savunur.Platonun günümüzde bile bazı eserleri tam olarak çözülememiştir.Platon sanatın tarihi yoktur adlı yapıtında sanatı yansımaların bir ifade şekli olarak tanımlamak ister bu tanımlamada sanatın rölatif(Göreceli) anlamlar karmaşası olduğunu savunarak sanatın idealardan doğduğunu savunur.
Metafiziğe karşı olan filozoflarda düşüncelerini aktarmışlardır. Metafiziği daha çok İmmanuel kant ve Aguste Comte gibi rasyonalist ve pozitivist felsefe sisteminin kurucuları metafiziğin yapılmasının insan zihnini bulandırdığını savunmuşlardır.
Fakat kendileri bile metafizik yapmaktan kendilerini alamamışlardır. 18 y.y da Edmurd hurssel Fenomonoloji (Görüngü bilim) felsefe sistemiyle metafiziğin yapılabileceğini ruhun bir öz olduğunu savunarak yeni bir akım oluşturmuş aynı zamanda Yeni Ontoloji(varlıkbilim) akımını aynı yüzyılda geliştiren Nikolas Hartman varlık kavramının ruhsuz bir anlam ifade edemeyeceğini çalışmalarıyla açıklamıştır.
Çağımızın metafizik anlayışı ise evrende bilim tarafından çözülemeyen Agnostizim(bilinemezcilik) anlayışlarını açıklamaya ve çözmeye çalışır.Bilim sadece içinde bulunduğu zamana göre nesnel,deneysel ve pozitif kabul ettiği aksiyonları inceleme altına alır.Halbuki çağımızın ruh kavramı çözülmeden davranış bilimi denilen psikoloji ve psikiyatri branşları kurulmuş bu branşlarda yetersiz kalmaktadır.Çünkü ruh bilinmeden asla bedenin davranışı yansıttığı durumları açıklanamaz olduğu açıktır.Ruh metafiziğin en popüler bir konusudur.Metafizik içerisinde ruh anlam kazanıp ne olduğu,nasıl hareket ettiği ve ruhun bütün fonksiyonları ele alınabilmiştir.
Hengri Bergson gibi Sansüalizm ve Entüistyonizimin (Sezgicilik) felsefe akımlarının temellerini oluşturan filozoflar yaşam içerisinde sadece akıl ve zekanın kullanılarak gerçek öze yaklaşmanın yetersiz olduğunu savunarak metafizik felsefe sistemiyle hareket etmişlerdir..Metafizik anlayışlarını akıl-zeka ve sezgi üçlemeyle kurgulamışlar ve bu kuramla da gerçek anlamda felsefenin gelişmesine neden olmuşlardır. İslam filozoflarından el-gazali ve farabi gibi ünlü düşünürler ruhun özüne sadece sezgi ile yaklaşılabilineceğini savunarak eserler sunmuşlardır.
Metafizik içerisine kapatılmış birçok konu bugün bilimselleştirilerek insanların hizmetine sunulmaktadır.İlk olarak Evrensel anlamda Nazar olgusu artık bilimselleşerek insanlık hizmetine sunulmuştur.Asırlardan beri metafizik içerisine hapsedilen Nazar olgusu (Radyoloji) ışın bilim'in yardımıyla bilimsel özüne kavuşmuştur.Deprem gerçekliği metafiziğin bir konusu olmasına rağmen jeoloji,jeomorfoloji ve jeofizik alanlarıyla bağdaştırılmak ve bu alanlarla çözülmeye çalışılmaktadır.
Deprem yeryüzünde meydana gelmesine rağmen Depremin asıl oluşturan etken Güneşteki hidrojen gazının sıkışıp patlamasıyla açığa çıkan DEVİNİMSEL KOZMİK DALGA IŞINIM ENERJİSİNİN,evrensel çekim kuvvetinin dengesini bozarak Büyük Depremleri oluşturmasıdır.Metafizik içine sıkıştırılan ve bilimin agnostik (bilinemezcilik) adını taktığı daha birçok gerçeklikler yakında bilimsel tezlerle ortaya çıkarılacaktır.
METAFİZİK:
Yunanca sonra, öte, üst anlamlarına gelen meta sözcüğüyle doğa ve özdeksel olan anlamlarını veren phusika sözcüğünden meydana gelmiştir metafizik kelimesi. Sözcük olarak doğaötesi anlamına gelse de, dilimizde sık sık doğaüstü terimiyle karıştırılmaktadır.Dünya dillerine fizikötesi veya doğa ötesi deyimiyle geçmiştir, metafizik deyimi de kullanılmaktadır.
Deyimi ilkin İ.Ö. 1. yüzyılda Rodoslu Adronikos kullanmış ve Aristoteles in ders kitaplarını sıralarken doğa bilgisi derslerinden sonra gelen on dört kitabına Meta phusika adını vermişti. Nitekim bu kitaplarına Aristoteles de duyularla kavranan bilgi (fizik)nin üstünde saydığı akılla ve sezgiyle kavranan bilgi yi kapsadıklarından ötürü ilk felsefe adını vermiş bulunuyordu.
Aristoteles için bu felsefenin ilk liği, bütün bilimler için gerekli ilkeleri incelemesinden ve saptamaya çalışmasındandı. Görüldüğü gibi metafizik, ilk kullanımda da fiziğin üstünde, ötesinde ya da dışında sayılan düşünceyle ilgili, düşünsel bir anlam taşımaktadır. İşte bu anlam onu düşüncecilik (idealizm) ve ruhçulukla (spiritüalizm) kaynaştırmış ve ilerici bir dünya görüşü olarak oluşturmuştur.
Yunan yapıtlarının İslam düşünürü olarak bilenen ünlü filozof İbni Rüşt;Batı da tanınmasından sonra bu kitaplara 14. yüzyılda skolastiklerce metapyysica adı verildi ve Yunanca deyim böylece Latinceleştirildi. Metafizik deyimi yüzyıllar boyunca, hep doğadışı niteliğini sürdürerek, çeşitli zamanlarda kozmoloji(evren bilim),ilk felsefe (Filozofu), tanrıbilim (Teoloji),spiritüalizm(ruhbilim),varlıkbilim (Ontoloji) ve bilgi bilim (Epistemoloji) sistemleriyle eklektik (birleşik) bir yapı içermiştir.
Giderek nesne ve olguları değişmez, birbirinden bağımsız olarak ele alan bir düşünce yöntemine dönüşen metafizik, bilimsel temelin agnostizmine yani bilinemezciliğine karşın çeşitli spekülasyon görüşlerle felsefe sisteminin özünü yansıtarak felsefi görüşlerin kapalılığını ve gizemini açıklar. Bu durumuyla da, kurgusal görüşler ve varlığın duyularla algılanamayan kendiliği üstüne varsayılan yapıntılar olarak, günümüze kadar sürüp gelmiştir.
Metafizik deyimini ilk kez Alman düşünürü Hegel materyalizm karşıtı (anti materyalist diyalektik) anlamında kullanmıştır. Ne var ki Hegel in idealist diyalektik düşüncesi metafiziğin karşısına çıktığı anda metafizik orta Avrupa yı sardı.
Materyalist diyalektiğin, metafiziğin her bakımdan tam karşıtı olarak çıktığı zamanlar , Alman düşünürleri Marx ve Engels tarafından maddeci anti metafizik akımı temeline oturtulmuştur. Yeniyi oluşturan dünya görüşünü dile getiren düşüncenin tam karşıtı bulunan metafizik, bir bilgi edinme yöntemi olmaktan çok daha geniş bir anlamda, dinsel ve siyasi amaçlarla ilgilenmeyen etkin ve kuramsal bir bilgi ötesi felsefesinin özüdür.
Metafizikçilerce varlığın temelleri, özü ve anlamı üstüne öğreti olarak tanımlanır. Metafizik deyiminin doğayı aşan anlamını ilk kez vurgulayan Yeni Platoncular olmuştur. Olguculara göre de kendilerinden önceki tüm felsefe metafizik tir. Olguculuğun tanımına göre metafizik kendi sistemine göre deneyci ama bilim gibi pozitif deneyci olmayan, bilim için erişilmez sorunlar üstünde mükemmel ve pozitif akıl yürütmelerdir. Sıfat olarak metafizik deyimi, duyumlar üstü ve herkesin anlayama cağı , bilimin akıl erdiremediği ve aciz kaldığı ilimleri içine alır.
Metafiziğin temeli Antikçağın ünlü değişirlikle değişmezlik tartışmasındadır. İlk düşünceler varlığın temelini aramışlar ve bunu hep canlı, bir değişme süreci içinde bulmuşlardı. İlkin Kolphonlu Ksenofanes (İ.Ö. 569-477) değişmezlik sorununu tanrıbilimsel alanda öne sürdü ve değişmez nitelikte tek bir tanrı tasarımladı.
Görüldüğü gibi, değişmezlik sorunu ya da devimsizlik düşüncesi tanrı düşüncesiyle kökten bağımlıdır. Metafiziğin kaderi de yüzyıllar boyunca bu erdemliktedir. Ksenofanes i izleyen Parmenides, değişmezlik savımı geliştirerek onu varlığın temeli yaptı ve değişirliği duylarımızın bir kusuru yaptı. Parmenidese gelinceye kadar bütün düşünürler doğal deneyler üstünde düşünmüşlerdi. İlkin Parminedesi deneyleri bir kenara bırakarak gerçeğe, salt düşünceye ulaşmak istedi.
Görüldüğü gibi devinimsizlik düşüncesi deney dışılıkla kökten bağlı değildir. Metafiziğin esnek yapısıyla estetiktir. Böylelikle daha Antikçağım ilk düşüncelerinde metafiziğin bu iki önemli niteliği belirmiş oluyordu: Devinimsizlik ve deney dışıcılık.
Metafiziğin bu iki önemli niteliği günümüze gelinceye kadar Neo-ontolojiyle harikalar yaratmıştır. Parminedesi in değişmez bir savıyla metafizik doğmuş oluyordu. Parminedesi izleyen öteki Elealılar (Melissos, Zenon, Gorgias) bu savı daha da pekiştirdiler. Daha sonra Platon düşünceyi idea dünyasıyla yeniden kurdu. Aristolteles de, kendi katkılarıyla birlikte, bütün bu düşünceyle kavranan ilkelere ilk felsefe adını verdi. İ.Ö. 1. yüzyılda Rodos lu Andronikos un meta taphusika (metafizik) adını verdiği Aristoteles yapıtları bu ilk felsefeyi kapsayan yapıtlardır.
Aristoteles bu on dört kitabında Thales ten Platona kadar bütün varlık öğretilerini inceler ve varlığın özdeksel nedenlere bağlanmasını eleştirir. Metafizik adını sonrada alacak olan ilk felsefeyi varlık olarak varlık ya da varlığın ilkeleriyle nedenlerinin ve onun temel niteliklerinin bilimi olarak tanımlar. Metafiziğin ilk tanımı budur. Aristoteles sorar: Bir at attır, onun at olmasını, eşdeyişi ile varlığın neyse öyle olmasını sağlayan nedir? Görüldüğü gibi metafizik daha ilk adımlarında düşünce ile tanımlama, eşdeyişle bir mantık işi olmaktadır. Metafizik, bu nitelini, mantıkçı olgucuların elinde, günümüzde de sürdürmektedir. Metafizik, hiçbir çelişmeye yer vermeksizin, nedir in bilimidir. Bunu sağlamak için de daha ilk adımda, çelişmezlik belitlerini saptamak zorundadır. Aristoteles in mantığı bu zorundalıktan doğmuştur.
Metafiziğin temel öğeleri Antik çağda belirmiş ve saptanmış bulunuyordu. Bunlar: değişmezlik, devinimsizlik, tanrılık, deney dışılık, salt düşünceyle kavranılırlık, mantıksallıktı. Yoğun bir tanrısallığın egemen olduğu ortaçağ düşüncesi, tanrıbilimini kolayca bu temeller üzerine oturtabilirdi. Nitekim de öyle oldu ve metafizik deyimi tanrıbilim le anlamdaş kılındı.
Ortaçağda felsefe deyimi de bu anlamdaşlığa katılmıştır; çünkü bu çağda felsefenin konusu bütünüyle metafizik, eşdeyişle Aristoteles in ilk felsefe adını verdiği kitaplarda ki bu kitaplara sonradan metafizik adı verilmiştir- işlediği konulardı. Ne var ki metafizikle gerek felsefe, gerek tanrıbilim arasında önemli yöntem farları vardı. Metafiziğin deney ve doğa dışılığına karşı tanrıbilim vahiy ve inanla açılıyordu.
Metafizik dünya görüşü dünya çapında skolastik Hıristiyan düşüncesiyle ermiştir. Ortaçağ egemenliği tümüyle Hıristiyan kilisesinin elindedir. Hıristiyan kilisesine göre dinsel dogmaların dışında hiçbir bilim yoktur, tek gerçek dinsel dogmalardır. Bu alanda felsefe yapmak, dinsel dogmaları açıklamaya ve doğrularını tanıtmaya çalışmaktan ibarettir. Birçok aydın düşünceleri kapsadığı halde ortaçağa karanlık çağ adı verilmesinin nedeni budur.
Tümüyle metafizik temele dayanan ortaçağ Hıristiyan skolastiğinin kurucusu Scottus Eriguena (833-880), geliştiricileri Anselmus (1033-1109), Petrus Abaelardus (1079-1142), Aquinos lu Saint-Thomas (1224-1274), Duns Scotus (1274-1308)tür. Eriugena ya göre Tanrı salt yokluk, sonsuzdan gelip sonsuza giden sırdır. Anselmus a göre bizler inanmak için düşünmüyoruz, tam tersine düşünmek için inanıyoruz; inan her türlü tartışmadan önce gelir, inanılacak olan tek güz de bütün varlıkların varlıklarını kendisinden aldıkları biricik varlık olan Tanrıdır.
Abaelardus, Augustinus un Anlamak için inanıyorum ilkesini eleştirmekle beraber, vahye dilmiş gerçekle ussal gerçeği bir ve aynı sayar; konseptüalizmi ortaya atarak nominalizmle realizm arasındaki çekişmeyi uzlaştırmaya çalışır, tümellerin ussal ürünler olduğunu savunur. Aristotelesçi Thomas a göre doğa bir aşamalar sırasıdır (hiyerarşi), her aşama bir yukarıdakinin maddesi ve bir aşağıdakinin biçimidir (form), bu yüzden de doğasal düzenin Tanrısal düzene oranı eylemin güce oranı gibidir. Scotus a göre doğa üstü sesler, sözler, yazılar olmasaydı, insanlar hiç bir bilgi edinemezlerdi; iyi doğru ve güzeldirler; kutsal kitaba inanılmalıdır, çünkü akla uygundur.
Hengri Bergson ve Entüizyonizm(sezgicilik) 20. Yüzyılın kendine özgü bir filozofu olan Bergson;bu felsefe sistemini kurmadan önce Ampirizme(deneycilik), Rasyonalizmi(akılcılık) ve Rölativizme(görecelik) akımlarının bazı yönlerine karşı çıkmış bunun yanında akıl ve mantığa dayanan Darvincilik, Lamarckcılık ve Entelektüeliz mi de eleştirmiştir.
Rasyonalizmin savunduğu Gerçekçilikten yalnızca katı cisimlerin; düşüncenin yalnızca kavramları, bilinçten de yalnızca biçimi göz önünde tutan görüşleri bir yana bırakarak; insan deneyinin başlangıcının sezgiyle kavramaya yönelik bir yöntem izler. Bergson METAFİZİĞİN her şeyi kuşatan kavramın yalnız edimsel alan olmadığını, aynı zamanda olanaklı alanı da bulunduran bir dizgenin kurulabileceğini belirtmiştir. Bergson METAFİZİĞİ tanımlayarak ona yeni bir yöntem kazandırdı.
*Zihni kullanma yerine sezgiyi kullanma*
Sezgi salt gerçekliğin bilgisini sağlar.
*Zihin görünüşlerin bilgisiyle sınırlıdır.
*Bergson, bunun sonucunda METAFİZİĞİN bilimlerin üstünde bir disiplin olduğunu söyler.
*Bergson felsefesinde temel sorun zaman kavramıdır.
*Zamanı ise genellikle ölçülen ya da ölçülebilen süre olarak tanımlayan
*Bergson; sorun olarak gördüğü şeylerin maddeler halinde belirtelim
*Boyutları olmayan bir süre olduğu * Olayların birbirini izlediği sonsuz bir ortam olduğu
*Soyut bir temele dayandığı Bergson eski felsefenin anladığı bu türde bir zaman, bilimin ölçülebilen bir mekân olarak nitelendirdiği için karşı çıkarak böyle bir görüşün zaman kavramının içerdiği sorunu çözmeye yetmediğini belirtmiştir. Zamanı insan bilincinin bir oluşumu ve yaratıcı gelişimi olarak tanımlayan Bergson, çevrimi uzayda olan matematiksel zaman ve çevrimi bilinçte olan hakiki ve psikolojik zaman olarak ikiye ayırmıştır. Bergson şeyler arasında derece farklılıklarından başka bir şey olmadığını, yalnızca yapı farklılığı olduğunu söylemiştir. Matematiksel olgularla psikolojik olgular görecede farklı oldukları düşünülürse bile yapısının aynı olduğunu belirtmiştir. Bergson çeşitli şekillerde sezgiyi tanımlamıştır.
*Yansız bilinçli ve nesnesi üzerinde düşünebilen, onu sınırsız ölçüde genişletme yeteneğine sahip olan içgüdüyü anlamaktadır.
Bilimsel nesnelik ile sanatsal aktivitelerin bir kaynaşması olduğunu da şeyler.
*Psikolojik ve biyolojik dinamizmin olduğunu söyler.
*Saf gerçekliğin ya da hakikatin akıl yürütmeye ve deneye başvurmaksızın doğrudan doğruya elde edilen bilgi olduğunu söyler.
*Kanıtlanmaya gerek göstermeyen dolayımsız bir bilgi olduğunu belirtir.
*İçgüdü ve zekâ nın toplamı olduğu şeklini düşünür.
*Bir nesnenin içine nüfus ederek onun sayıp olduğu biricik ve dolayısıyla anlatılması olanaksız şeyle özdeşleşmeyi sağlayan zihinsel sempati türü olarak tanımlar.
*Usa, zihne, zekâya ve belleye başvurmadan, doğrudan doğruya araçsız bir bilme biçimi olarak tanımlar.
*Bir nesnenin içindeki biricik, deneylenemez ve dile getirilemez alanı doğrudan bilebilmek için o nesne ile özdeşleşmeyi sağlayan çok özel bir sempati türü olarak da belirtir.
Düşünürler sezgicilik kavramı üzerinde çeşitli tanımlamalar yapmışlardır: Aristoteles sezgiyi, ilkeleri kavramayı olanaklı kılan bir bilgi türü olarak tanımlamıştır. Sezgisel düşünce kanıtlanması bulunmayan tanımlamalarını kavradığını belirtmiştir. Gazali de sezgi; tanrının insana bilgi ve bilgilik verdiği yetenek olarak tanımlar. Yeni Plâtonculukta sezgi, tanrıya ulaşmanın kendi özünde tanrıyı görmenin tek koşuludur. Kant ta sezgi ise; sürecin hem başlangıç hem de bitiş noktasıdır. Hegel de ise; Kant'ın sevgiye tanıdığı bir olumlu role karşı çıkmış ve sezgiye olumsuz bir anlam yükleyerek sergilediği katı kavramcılığı bir yana ittiğini belirtmiştir. Karl Marx ise; sezgiyi eleştirmiştir. Ona göre; gelmiş geçmiş bütün maddeciliğin, başlıca kusuru nesne gerçekliği duyular dünyayı, ancak nesne ya da sezgi biçiminde kavraması, somut insan etkinliği olarak özel olmayan bir biçimde kavramasıdır. Descartes de sezgi; şeylerin dolayım sız ve kesin bilgisi olarak, zihnin başta gelen işlemlerinden biridir. Sonuç olarak bilginin kaynağını üç öbekte toplayabiliriz.* Deneyicilik, maddecilik, doğalcılık gibi felsefi dizgeleri gelir. Bu alanlarda doğa temel alınır.
16. yızyıldan sonra metafizik deyimi, varlıkbilim anlamında kullanıldı. Ne var ki bu varlık,duyularla kavranılanın dışındaki varlık ve görünüşlerin ardındaki kendilik olarak ele alınıyordu. Hegel e gelinceye kadar bu çağın metafiziği de, ortaçağ metafiziği gibi, bilimsel temelden yoksun kurgusal görüşler ve varlığın duyularla algılanmayana kendiliği üstüne varsayılan yapıntılar olarak sürüp gitmiştir.
Metafizik deyimi, ruhçuluk temelinde birleşen şu anlamları da kapsar: Duyularla kavranılanların dışındaki varlıkların bilgisi (Bossuet), kendiliğinde şey in bilgisi (Kant), doğanın ardında gizlenen ve ona imkan veren varlık bilgisi (Schopenhaurer), mutlak bilgisi (Liard), hadsi bilgi (Bergson), ussal bilgi (Franck), madde olmayanın bilgisi (Voltaire) son erek bilgisi (Bacon) bütünü bilme isteği (Eucken), doğasal ve biçimsel olmayanın bilgisi (Descartes), inakçı bilgi (Wolf), varlık yasalarını bulmak için düşünen benliğin bilgisi (Leibniz). Metafizik dünya görüşü, Rönesans çağında doğa bilimlerinin güçlenmesiyle büyük gücünü yitirmiştir.
Metafizik sistemin son büyük düşünürü, evrensel oluşmanın düşünceden doğduğunu ve gelişmesi sonunda kendi bilincine erişeceğini savunan Hegel dir. Metafizik deyimine ilk kez eytişim karşıtı (anti diyalektik) anlamını veren de Hegel olmakla beraber idealist bir eytişim geliştirdiğinden ötürü Hegel, temelde, metafizik düşünme ve araştırma yöntemine bağlı kalmıştır.
Dünyada yaşam ile birlikte bilimde başlar.Sonradan çeşitli yasaların içeriğinde , belli boyutlarına ulaşacak olan bir yaşam hücresi bilim için ilk gözlemdir.Dünyadaki canlılar içinde en önemli yeri insan kapsar.İnsana bu önemi kazandıran düşünme yeteneğidir.Düşünme yeteneği insan ile diğer canlılar arasındaki farkı yaratmıştır.
Diğer canlılar doğaya bağlı olarak yaşar hatta doğaya uygun biçimlere girmişlerdir.Bazılarının ise doğayla uyum sağlayamadığı için nesilleri bile tükenmiştir. İnsan da ise durum farklıdır.İnsanda bir evrim geçirmiş ancak geçirdiği bu evrim sürecinde doğaya fizik olarak yenik düştüğü zamanlarda bilimsel yollara başvurmuş ve doğadaki üstünlüğünü kanıtlamıştır.
İnsanda var olan düşünme olgusu bilim yolunda ilerlemesini sağlamış , bu ilerleme zaman zaman çok yavaş , zaman zamanda çok hızlı olmuştur.Örneğin ,ilk çağlarda insan çeşitli mistik akımların içinde kalmıştır.Bu onun bilim yolunda ilerlemesini engellemiştir.Bilimin ilerlemesine engel olmak isteyenler , mistik kaoslar yaratarak insana çeşitli ütopyalarda bulunmuşlardır.(bunları günümüzde de görmekteyiz)Ancak bilimsel düşünce her zaman etkisini göstererek insanı salt gerçekle yüz yüze getirmiştir.
Belli bir bilim aşamasından sonra insanın bilinen , bitmeyen araştırma arzusu bu defa , kendine varmıştır.Düşünme gücünün etkisiyle bir çok şey yapıldığını gören filozoflarda ,düşünmenin ne olduğunu anlamaya çalışmışlardır.Çok hassas konu olan düşünmeyi bilimle felsefeyle irdelemişler ,kimileri konunun mistik gizeminde kaybolmuştur.
Eğer olay evrensel boyutta ise insan aklı ona ulaşmakta güçlük çeker.İnsan aklı belirli evrelerde yanılmıştır.Çünkü aynı meta değişik ortamlarda ayrı yanıtla neden olmaktadır.(yüzeyselde olsa aynı masanın normal ortamla su içindeyken farklı görülmesi gibi) İnsan aklı felsefenin çizdiği sınırı aşamaz.Çünkü insan aklının sınırı felsefe ile özdeştir.
O felsefeyle vardır onunla beraber çalışır.Felsefe ise insan düşüncesinin doruk noktasıdır.Hemen her bilim dalı felsefeden çıkmadır ve bir yerde onunla birleşir.Felsefe insanlığa büyük hizmetler veren bilimdir.Felsefe ve bilginin sözlük anlamına gelince :PHILIA ya bilgi , SOPHIA ya ise bilgililik sevgisi anlamındadır.Kısaca felsefe , sözlük anlamı itibariyle bilgi ve erdemlilik üzerine kurulmuş sözcüktür. Filozof kelimesi ise :PHILOS sevgi , dost SOFIA ya ise erdem anlamındadır.
Yani gerçeği anlayan bilgili , erdemli kişi anlamındadır. GERÇEK Başlangıçta insan gerçeği aramaktan hatta bunu düşünmekten bile aciz durumda idi.Ancak insan usu gerçeği öğrenmek istedi.Yıllar geçtikçe kendini fizik ve zeka olarak geliştirdi.Etrafında olup bitenleri inceledi araştırdı daha sonra bunların nedenlerini anlamaya çalıştı ve bunları mistik bir boyutta topladı.
Bilginin doğru dürüst olmadığı bu çağlarda insan usunun merakını inançlar doyurmaya çalıştı.Zamanla inançla bilgi çatışmaya başladı.Us gerçeği bazen inanç içinde , bazen de bilgi içinde aradı.Evrende her şey devingen olduğu için akıl da sürekli olarak gelişti.Bu gelişme esnasında bazen inanç bazen bilgi belli durumlarda açık düşüyordu.
Us ikisi arasında hakem durumundayken gerek inanç gerekse bilgi ile çatıştı.Gerçeği bulamadığını gören insan inançla bilgi arasında yol olduğunu düşündü.Böylece insan , usunun sınırları içinde gerçeği arayan çalışmalar yaptı.Felsefe tarihinde Sokrates , Platon , Hegel , Kant gerçeği arayan filozoflardır. Gerçek ne idi.Sözlük anlamında gerçek somut ve nesnel olarak var olandı.İlk çağlarda filozoflar gerçeği bilimle araştırmaya çalışmışlar gerçek içinde insanın yerini saptamaya çalışmışlardır.
Buna İYON OKULU filozofları örnektir.Daha sonraki yıllarda ise gerçeği usla bulmaya çalışmışlardır.Sokrat la gerçeklilik akımı yön değiştirmiştir.Sokrat bilgilerimizin doğuştan var olduğunu savunmuş.Filozoflarında bunları ortaya çıkarmakla görevlendirildiklerini söylemiştir.Onunla birlikte doğa bilim çalışmaları yerini usçuluğa bırakmıştır.Burada dikkat edilecek iki nokta vardır.Birincisi insan usunun gerçek hakkındaki görüşlerinin tamamen olmasa bile büyük ölçüde değişmesi ve usun gerçek karşısında ilk çelişkiye düşmesidir.
Çünkü insan gerçeği bilimsel yolla ararken bu us ile yapılmıştır. İnsan usu önce inanç yoluyla aramaya çalıştığı gerçeği daha sonra bilimselliğe dönüştürmüş Sokrat la birilikte usa kadar gelmiştir.Felsefe tarihinde her filozof gerçeği değişik açılardan yorumlamıştır.Sokrat tan sonra platon gerçeği metafiziğin ilk basamağı yapmıştır.Ona göre gerçek iki tanedir.Biri içinde yaşadığımız gerçek ki bu daima değişir.Öbürüde ruhların yaşadığı ölümsüz ve sonsuz gerçek.Platon zamanında Yunanda Sofizm akımı vardı ve gerçeğin daha o yıllarda us tarafından bilinemeyeceğini ortaya atmışlardı.
Gerçek , bir olgunun evrende her bakımdan var olduğunun adıdır.Us daki hakikat ise evrendeki gerçeğin görünümüdür.evrende gerçek iki olgu üzerine yoğunlaşır.Bunlar madde ve us dur.Her ikisi de gerçektir diyebilir miyiz.Ustan çıkan her sorunun yanıtı gerçek olmayabilir.Çünkü , ustan çıkan algı gerçeğin somutu değildir.Ustan soyut görüntülerde çıkar.Us da sınırlı sayıda algı tözü bulunmaktadır.bunlar gerçektir.Ama bunların yanıtı yoktur.Yani akıl her alanda soru çıkarabilme yeteneğine sahiptir.
Ustan iki içerikli algı çıkar.Birincisi gerçek olan ve içinde yaşadığımız gerçeğe yönelik olan , ikincisi de içinde yaşadığımız gerçeğin dışına (gerçek üstüne) yönelik olan.Gerçeküstü negatiftir.Çünkü bunlar gerçeğin dışına yöneliktir.Bizim gerçeğimizle hiçbir bağlantısı yoktur.Gerçek , yaşadığımız var olan gerçek ise buraya yönelik algılar gerçek olacaktır.Bunun için bunun dışına çıkmak isteyenler ise gerçek dışıdır.
Gerçek insan usunun algılayabileceği en son sınıra kadar olan ortamın içinde bulunan madde ve usun , somut ve soyut olarak hareket ettikleri alanın genel adıdır.Gerçeğin içinde gerçek olmayan yoktur sadece gerçek vardır.İnsan usu sınırlı olduğundan ve gerçek dışında da başka gerçek olmadığından us gerçek üstüne(1. salt gerçek) erişemez.
Akıl öyle bir olgudur ki her insandan insana büyük farklılıklar gösterir.Biri diğerinin düşündüğünü düşünememektedir.Bizim usumuz ilk insanlarınkine göre oldukça gelişmiş durumdadır.Sürekli gelişen insan usu elbette çağlara göre değişik düşünecektir. Bazı kavramlarda insan usundan çıkmıştır ve usu bunlara yanıt verememektedir.
Bizden önceki nesillerdeki insan usları bize göre daha ileri veya daha geridir.Çünkü bu konuda açıklanamayan bir çok soru vardır.Mu ve Atlantis gibi. Bizden sonraki nesiller ise bizden çok daha farklı olacaktır ve evrende her şey devinmektedir.Bu devinim esnasında insan usu , devinme hareketinin kendi zaman birimindeki gerçekte yaşar.
Hareket devinmeye devam etmeye başladığı an kendi zaman biriminden çıkamayan akıl devinmeye devam edemediğinden dışlanır.Çünkü insan aklı kendi içeriğinde bu hareketi yapmaktadır. İnsan vücudundaki tek bağımsız olgu us dur.Us vücuda yaşam süresi içinde hükmeder , yönetir. Başlangıçta (ilk insan devri) İnsan usunun tanıtlayamadığı bazı olaylara verdiği kavramlar gerçekmiş gibi gelmiştir onlara.
Çünkü bilgi ile açıklamakta zorluk çektikleri için bunları inanç yoluyla (mantık dışı) açıklamaya çalışmışlardır.Bunlar daha ziyade dinsel inançlardır.Ancak bazı soyut kavramlar vardır ki soyut olduğu halde kanıtlanmıştır.Bunlar (güç ve içeriği olarak) us , (matematik ve mantık olarak) bilgi gibi kavramlardır. Bir de öyle kavramlar vardır ki , tanrı , doğru , sonsuz , gibi.Bu kavramlar anlaşılması en güç kavramlardır.
İnsan usu şimdilik bu kavramları bünyesinde barındırıp açıklayamamaktadır.Açıklaması şimdilik düşünülemezde.şimdilik dedim çünkü insan usu güçlenmektedir.Bu güç bir gün öyle bir yere gelecektir ki bu kavramları açılayacaktır.Bu kavramlar gerçeğin en gizemli köşesinde bulunmaktadır.İnsan usu geliştikçe bunlara yaklaşmakta güçlük çekmeyecektir.Çünkü gerçeğin gerçek olabilmesi için , gerçeğin içinde gerçek dışı kavramların olmaması gerekmektedir.Gelecekte gerçek dışı kavramların insan usu tarafından aydınlatılması ve gerçeğin içinde gerçek dışı kavramların kalmaması sadece usa bağlıdır.
ÇAĞIMIZIN METAFİZİK KONULARI
Yeni Ontoloji (varlıkbilim):
Varlığın yapısını işleyişini maddesel ve ruhsal yönden ayrı ayrı ele alan varlık problemlerini çözmeye çalışan bilgi sistemidir.Yeni ontoloji (varlıkbilim)materyalist (maddeci) ve idealist (ruhsal) kavramlarını birleştirerek varlıksal sorunları çözmeye çalışır.
Yeni ontoloji kavramını ilk geliştiren Nikolas Hartman olmuştur.Yeni ontoloji kavramını modern anlamda geliştirerek beden ve ruhun birbirine bağımlı olduğunu yaşanılan dünyada ise ruhun bedensiz olamayacağı anlayışını geliştirmiştir.Fakat bedenden ruhu tanımanın yanlış olacağına.Asıl ruhtan(düşünce) bedeni algılama sistemleriyle ontoloji kavramını geliştirmiştir.Yeni ontoloji kavramıyla birlikte artık ruh bedenden bağımsız olarak işlenebilmekte ve anlamdırıla bilinmektedir.
Kozmoloji(uzaybilim)
Evrenin yapısını ve oluşumuyla ilgili konuları inceleyen evrendeki enerji birikimlerinin varlık üzerindeki maddesel ve ruhsal etkisini çözümlemek isteyen uzay bilimdir.Kozmoloji evrenbilim) evreni oluşturan tüm varlıkları mekanist, teleolojik ve teolojik aksiyonlar üçlemiyle açıklamaya çalışır.
Kozmoloji çağımızın en popüler ve gelecek vadeden bir bilim olma özelliğiyle,Astrofizik,Astro nükleer fizik,Evrensel çekim kuvveti,Kara delik,Zaman takyon devinimi,Kozmik varyasyon ışımaları,Yedi evren sarmalaması ve spiritüel enerji versiyonu adlı yeni gelişen astronomi alanlarıyla kendini göstermektedir.
Maalesef ülkemizde bu tür çalışmalar yapılmamaktadır.Bu alanlarda daha çok Amerika,Rusya,Fransa,kanada,İngiltere.Japonya ve Çin de gelişmiş bu bilimler ile ekonomik,sosyal ve siyasal başarılar kazanılmaktadır.
Spiritüalizm (Ruhçuluk):
Ruhun yapısını,işleyişini ve fonksiyonlarını konu edinen ruhun maddeden bağımsız bir öz olduğunu savunan ve çağımızın ruhsal sorunlarını çözmeye çalışan yöntemleriyle psikolojiden tümden ayrılan bir bilgi sistemidir.
Spiritüalizm (Ruhçuluk) spiritüalizm ruhun insan bedenindeki işleyişini incelerken ayrıca ruh hastalıklarının insan bedenini aksattığını ve ruhun diğer fiziksel rahatsızlıklara neden olduğunu savunur.Spirütüalist yaklaşımda hedef ruh dengesini sağlayarak bedensel rahatlama sağlamaktır.Ruhun birbirinden farklı ve yüklenilmiş düşünce-tasarım-algılama motifleri çok farklıdır.İnsan ruhuna göre enerji verme uzmanlığını kazanmak çok zor bir iştir.Ruhun içinde bulunduğu durum ruhun bedene yansıttığı enerjiyi değiştirebilir,sebepsiz sıkıntıların asıl kaynağı ruhta biriken dengesiz veya negatif enerjinin insan bedenine yaptığı ters enerji varyasyonudur.Bu konudaki yaklaşımlar sistemli ve tutarlı olması gerekir çünkü enerji dozajının belirlenmesi için insan ruhunun yüklenmiş bulunduğu dengenin düzenlenmesi şarttır.Enerjiyi başka bir insanın ruhuna aktarabilmek uzmanlığın yanında enerji yollayan kişinin; enerjinin yoğun olması ve enerji alanlarını çok iyi bilmesi de önemlidir.İnsan bedeninde meydana gelen çoğu hastalık insan ruhundaki dengesizlik ve negatif enerjinin yansıma göstermesindendir.
METAFİZİK ÇAĞI
Metafizik fizikötesi-doğaötesi olgu ve olayları inceleyen sistematik ve disipliner bir bilgi sistemidir. Son yüzyılda metafizik boyut gelişerek, pozitif bilimcileri, ilahiyatçıları ve halkı etkilemektedir. Amerika, Rusya, Çin, Hindistan, İsrail, Fransa, Almanya, Bulgaristan, Japonya ve kanada da metafizik bilgi sistemiyle ilgili özel ve devlet üniversitelerinde kürsüler oluşturularak metafizik bilgi sistemiyle ilgili dersler verilmektedir. Özel istihbarat birim personellerine, bilim adamlarına, ilahiyatçılara ve bu konuda yeteneği olan genç beyinlere dersler verilerek yetiştirilmektedir.
Türkiye de metafizik sistematik çalışmaları üniversitelerde kurulacak özel bölümlerle desteklenmeli ve metafizik konularında yapılacak akademik çalışmalarla geliştirilmesi gerekliliği artık çağımızın sorunudur.
Pozitif bilimler, sosyal bilimler ve dini ilimler belli dallarla tüm Türk üniversitelerinde okutulmaktadır. Fakat bilimsel gelişmeler, metafizik ten bağımsız bir bütünlük oluşturamamaktadır. Gelinen zaman metafizik çağıdır. Tüm bilimlerin en son sınırına geldiği noktada, metafizik disiplini ortaya çıkarak tüm toplumu etkileyecek modernliğe kavuşmak için tüm uğraşlarını vermek uğraşı içindedir.
Bilimsellikten söz eden bilim adamlarının çalışmaları somut anlamda geçerliliğini sürdüredursun metafizik aksiyon devamlı bilimin agnostizm denilen bilinemezciliğin peşinden, dogmatik kalıpları yıkarak kendi realitesini kuracaktır.
Metafizik bilgi sistemi tüm felsefi sistemlerin özü olarak, felsefi ve fizikötesi olgu ve olayları Ontoloji(varlık bilim), kozmoloji(uzay bilim), spiritüalizm(ruh bilim) bilgi yapılarıyla evren ve evren içindeki tüm fenomenleri inceler ve bunların yaratılış gayesini açıklamak ister. Sosyal metafizik, dinsel metafizik, kültür metafizik, siyaset metafizik, tabiat metafizik vb alanlarla metafizik modern çağın tüm gereksinimlerini evrenin son çeyrek asrında, geniş tabanını oluşturmakla mükelleftir.