Yaşamdaşlık, evrenin son nostaljik ayak seslerinin duyulduğu varlığın ontolojisinde zorunlu ve gerekli olarak ortaya çıkacak yeni bir Tanrı merkezli metafiziksel bir teoridir. Tanrı metafiğinin zamansal işleyişine ayak uydurduğu mekân yansıması olan içkin ve aşkın varlıksal doğanın dönüşmesine karşın değiştirilecek deterministik son çağa verilen isimdir.
İlkçağ Yaşamsallık determinizmini kutsal kitaplarda geçen Nuh tufanıyla açıklamak yerindedir. Gökten yağan yağmurlar ile Nuh kavminin helak olması ve Nuhun gemisine alınan çifter canlıların ilkel yaşamsallık felsefesiyle ilk doğuşu başlar. Hz. Nuh öncesi ve Hz. Nuh sonrası olarak adlandıracağımız, şimdiki zamana kadar süregelen son çağ yaşamdaşlık ilkesi olup, zamanla insanları çoğalmasıyla zorunlu yaşamdaşlık yerine, devletlerarası vatandaşlık ilkesi yerine geçmiştir.
İlkçağ yaşamsallık determinizmine aslında daha insanlık tarihi başlamadan önce yerküre üzerinde yaşayan dinozorlar üzerine yollanmış büyük asteroitlerin neden olduğu çağ değişimi de ön ayak olmuşta denilebilir fakat insan ırkı var olmadığı için mezozoik çağda oluşan bu çağ değişim ve dönüşümüne sadece paleontolojiktir.
Kuran-ı Kerimde Asr suresinin ilk ayeti Vel’asr. İle başlar, Allah Asra yani (Zamansal çağa) yemin ederek, zamanın önemini ve o zamanın başlangıcındaki değişim ve dönüşüme ayetleriyle işaret ederek, vurgu yapar.
Şimdiki zamanda ise sınırlar ile çizilmiş ülkelerde yaşayan insanların edindiği vatandaşlık kimlikleriyle belirlenmiş olması konumuz olan Tanrı Metafiziği ile açıklayacağımız, yaşamdaşlığın terminolojik doktrini şimdiki zamanda imkânsız olarak görülmektedir. Yeryüzünde yaşayan milyarlarca insanın vatandaşlık ilkesi gelişmiş, devletler kurulmuş, ülkeler arası sınırlar koyulmuş, dil, kültür ve inaçlar farklılaşmıştır. İnsanoğlu kendi neslini devamını çoğalarak, kimlikleşmiş yeryüzünde farklı coğrafyalara yayılmıştır.
Devletler sınırlarını çizerek, bir başka devletin milletini kendi sınırları içerisine alması için belli sınırlamalar koymuş ve bunu kanunlaştırarak bazı prosedürler ile zorlaştırmıştır. Savaş hallerinde ya da başka nedenler ile kendi ülkelerini terk etmek zorunda kalan insanlar, mülteci, göçmen ve sığınmacı olarak nitelendirilip, kendi uluslarına karışması ya önlenmiş veya bu ülkelerde yaşanması için, bazı şartlar ile izinler verilmiştir.
Tanrısal Metafizik aksiyonumda Deterministik Yaşamsallık Terminolojik Doktrini başladığı zaman teknoloji dışında gelişecek doğasal modernize bir yaşam gelişimi ile beraber, ırkçılık, milliyetçilik, şovenizim, ideolojik akımlar, felsefi farklılıklar son bulacağı açıktır. İnsanlar arası kültürel entegrasyon ve demografik yapıda birlik söz konusu olacağından yaşamdaşlık amacı insanlara yeniden mutluluk ve huzur kazandıracaktır.
İnsanlar arası iş bölümü ve insanların bir arada yaşama sevincinin oluşturduğu sevgi bağıyla psikolojik etkenli egosal, narsist ve histerik düşünceler insanların ruhundan uzaklaşıp, yerini paylaşım ve değer bütünlüğüne bırakacaktır. Daha da önemlisi yeryüzünde nefes alan tüm canlılara analitik bir soluk, sentetik bir etik yargısıyla da erdem katacaktır.
Her ne kadar milyarlarca insanın yaşadığı ve devamlı karbon ürettiğimiz bu atmosferde şimdiki zamanda ütopik bir doktrin görünse de, bu zaman öğesinin içerisinde dünyanın bize sunduğu enerjiyi tüketmemize istinaden, Mars veya başka gezegenlerde hayat arayışımız da son bulacaktır. Doğa felsefesinde değişim ve dönüşüm diyalektik bir yasadır. Dünya içerisinde iklimsel değişimlere kadar her şey değişmekte olup, canlılar içerisinde insan da doğarak, gelişerek ve ölerek değişim ve dönüşümün içindedir.
Deterministik(gerekirci) Yaşamdaşlık terminolojik doktrini ilk defa bu tez ile işlevsellik kazanacaktır. Bu konuyla ilgili onlarca cilt kitap yazılabilir lakin bu makaleyi kısaca özetleyerek açıklamak şimdilik pragmatik bir eksendir. Yaşamdaşlık doktrini bilimsel, sosyolojik ve antropolojik kavramlar ile açıklanacak bir olgu olmamakla beraber spritüel veya felsefi bir bakış açısı da değildir. Bütünüyle Tanrı Metafizik ilkeleriyle açıklanmış Transandantal(Aşkın) ve Transendent(İçkin) bir terminolojik doktrinsel konsepttir.
Tanrı metafiziğini algılamak ve anlamak hiçbir felsefi veya mistik bir agnostik alt yapıyla açıklanamaz. Sadece Tanrı metafiziği bütünüyle sezgici, duyumcu ve ilhamsal bir motifle algılanabilinecek duru görüsel hassasiyetlerin birleştiği ve ilahi kitaplardaki ayet veya delillerin bütünsellik oluşturduğu zaman ve mekândan bağımsız bir ilimsel hassasiyettir. Bu hassasiyet Tanrı’nın kendi sözü olarak algıladığımız yemin vurgusuna, dayandırdığımız, Tanrı metafizik aksiyometrisinin sistematik, disipliner deterministik izdüşümünün tecellisinin okumalarıdır. Ya da Mistik Teizmdeki akaşik kayıt okumaları, ilm’i ledün, tayy-i mekân, maji, büyü, sihir, yıldızname, astroloji, ezoterizm, okültizm, paganizm, kabalizm, hermenistik öğreti, havas, ebcet, cifir, enok vb alfabe çıkarımları değildir.
Aynı zamanda Deterministik Yaşamasallık Terminolojik Doktrin Aksiyonumu; Felsefe, Mantık, Astronomi, kozmoloji, Astrofizik, Yapay zeka teknolojileri, bilim, konsorsiyum, teknolojik dijitalizm, ampirizm ve epistemoloji ile de açıklanamaz.
Tanrı metafiziği Transandantal olarak (Aşkın) olduğundan evrende bunun yansıması olarak yeryüzünde Doğa Metafiziğine Transendent (İçkin) olarak yansıma yapar.Bu doktrinde kullanılan Transandantal ve Transendent kavramları Platon ve Kant felsefeselerinden uzaktır.
Sonsuz Enerji, kudret, nur ve ışık sahibi, zaman ve mekândan bağımsız Aşkın olandan, her ilim kendinde mevcut olarak (yazılım kodlama) gibi her biri kendi içinde zaman ve mekâna bağlı içkin olana kün fe yekün komutuyla var ederek elbet nimeti nurunu tamamlar. Nurunu tamamlamak demek tecellisinin yansımasına ihtiyaç duyan varlığa niyet ettiğini ilmiyle, ışığıyla, enerjisiyle yerine getirir, anlamındadır. Tanrı vaadinden şaşmaz. Zaman ve mekândan münezzeh olan Tanrı yapmak istediği her şeyi yapmaktan acizlik duymaz ve o nu zamansız yerine getirir.
İlkçağ Doğa filozofları evreni açıklamak için geliştirdikleri Logos’ta ateş, su, atom, hava, toprak vb arkhe ler ile açıklamaları içkinlik taşır, aşkınlık taşımaz. Aşkın olmadan, içkin bir dolmaz. Yaşamsallık ilkesinin anlaşılması için örnek vereceğimiz tek düşünür Yeniçağ filozofu Spinoza’dır. Doğa felsefe aksonunu Tanrı’nın kendisi olarak zorunlu varlık olarak adledecek lakin Tanrı Metafiziğini algılamayı düşünmeyecektir. Spinozanın Tanrı’sı Doğa’dır, Evrendir yani sadece içkindir. Ya Aşkın olan nedir? Spinozaya göre aşkın olan ise değişim ve dönüşümdür. Yani doğa’da hem aşkınlık hemde içkinlik iç içedir diyecektir. Tanrı’yı kendi felsefesiyle evrene sığdıran Spinoza, Descartezin Kartezyen düalizmini eleştireyim derken, kendi düalizmini Doğayı Tanrıyla birleştirmiştir.
Spinozanın Doğa Felsefesi;zamandan ve mekândan bağımsız olan Tanrı’yı, Doğanın kendisi olarak değişim ve dönüşüm ile de deterministik yasa da birleştirmek hem metafiziğe hemde Tanrı’nın varlık vasıflarına terstir.
Tanrı kendiliğinden diridir.
Spinoza Doğayı Tanrının başlangıcının Zorunluluk olarak açıklar. Spinozanın doğa felsefesi materyalist diyalektik içine sıkışmış sadece içkin algılanabilen, aşkın olarak da evrendeki değişimleri, dünyadaki dört mevsim değişiklerini, afetleri, doğa olaylarının değişim ve dönüşümlerini Tanrı’nın kendisine yükleyen spinoza determinist yaşamsallığın doğasına paradoksal antimonlar yüklemiş paradigmal Tanrısal sanrılarında doğa felsefesinde kalmıştır.
Deterministik Yaşamsallık yeryüzünde Tanrısal Metafizik terminolojik doktrini sistematik dizilim kronometresinin Tarık süresinin ilk üç ayetiyle başlayan zamanıyla başlayacaktır.
1.Vessemai vettarikı.( Göğe ve târıka andolsun)
2.Ve ma edrake mettariku.( Târıkın ne olduğunu sen ne bileceksin?)
3.Ennecmüssakıbü.( O, (ışığıyla karanlığı) delen yıldızdır.)
Tanrı, Göğe ve Tarığa vurgu yaparak yemin içmektedir. Kuran-ı kerimde Bir ayette herhangi bir yemin vurgusu yapılmış ise zamansızlık söz konusu olup, önemi ve değeri büyük olup, zamanı bitmemiş ve her an olabilir veya gerçekleşebilir anlamındadır.( Tark) kökeninden gelen Tarık isminin anlamı Tokmak anlamına gelmektedir. Deyim olarak da (Tar-u-mar) olmak, bir şeyin etkisiyle çarpılıp, darmadağınık olma anlamındadır.
Sürenin bütünü Tanrısal Metafizik ilkeleri içinde değerlendirildiğinde, zulmün hüküm sürdüğü, ben merkezli tanrısallığın ortaya çıktığı, çeşitli tuzaklar ile dijital bilinçaltı evrenleri üretmek, orada Tanrısalcı Avatarlar oluşturmak. İnsanların inançlarını tazelemek için, her gün yaptığı ibadetlerin önünü kesmek için insanın neden yaratıldığını unutturmaya yönelik faaliyetlerle, Tanrıdan uzaklaştırmaktır. Kuran-ı Kerimde helak olan tüm kavimler zulümden ve Allaha, ortak koşanların yolundan ayrılmamakta ısrar etmelerinden kaynaklanır.Bilinen Atlantis ve Mu kıtası ve daha bilmediğimiz binlerce insan uygarlıklarının hepsi incelendiğinde zamanın teknolojilerini kötü ve şeytani amaca hizmet için kullandıklarından ve uyarıları göz ardı ettiklerinden dolayı yok oldukları görülmektedir.
Atlantis,Mu,Semud,Ad,Medyen,Nuh,Nemrud,Lut,Tubba,Eyke ve bizim bilmediğimiz belki binlerce medeniyetler ise ortak noktası her zamanın kendine göre gelişen ve dönüşen bilimsel teknolojilerini şeytanın bir proje olarak kullanıp,insanları Tanrı özünden uzaklaştırmak için yapılan uyarıları dinlemeyen milletler için olmuştur.
Neml süresi 82 Ayetinde " O söz başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız. Bu Dabbe, onlara, insanların âyetlerimize kesin olarak iman etmediklerini söyler. "Dabbe demek zerre kadar küçük olanın görülmeyen kadar binlerce kez görülmeyenin olması,arz demek ise yer anlamındadır.Corona virüs denilenin aslında Dabbe’tül Arz olma olasılığı yüksektir.Kıyamet alemitinin ilk 3 alemeti olarak kabul edilen corona virüs,gözle görülmeyen mikrop olarak,yeraltı hayvanı olan pangolin den türemiş ve yarasa pisliği ile de mutasyona uğrayıp,tüm dünyada korku sağlamıştır.Bu alanda bilimsel tıp çok geri kalmıştır.Devamlı yeni veryantlar çıktı diyerek,tam olarak aşısını bulamamış ve insanlara devamlı aşılar vurdurularak,manüpile edilmektedir.Hale daha devam eden corono virüsü şimdiye kadar 6 milyondan fazla insan yaşamını yitirmiştir.Corana virüsüne karşı,aciziyet gösteren modern tıp yaklaşımı’na inanç azalmış,tıp uzmanlarına artık toplum içerisinde corona öncesi, saygınlıklarını yitirmek zorunda kalmışlardır.Corona virüsü insan eli değmiş labaratuvar ortamında oluşturucak bir virüs veya mikrop değildir.Bu yüzden Dabbetül arz olma olasılığı,yüksektir.Aslında hiçbir zaman corona virüsü değişmemiştir,sadece farklı ortamlarda ve farklı insanlarda değişiklik gösteren yanıyla kendi içinde etki-tepki gösterip mutasyon oluşturup,varyantlaşan sanki ruhu değişken canlı olan bir mikroptur.Işık hızına yakın bulaşma riski olan bu virüs,başlı başına Dabbetül Arz’dır.
Bu kapitalist-rekabetçi Dünyada Ruhunu şeytana satarak zenginleşip ben bu zenginliği çalışarak kazandım manipülasyonları ile tarikatlaşıp, şeytan ile anlaşma gereği bu maddi zenginlik karşısında, şeytanın insanları Tanrıdan uzaklaştırma tuzaklarını, ellerinde bulunan maddi zenginlikle bunları yapmaya yemin etmişlerdir. Bunun adına da Bilim ve teknoloji adı altında milyarlarca dolarlık proje geliştirip, uzay teknolojisi, yapay zekâ robotları, bilinçaltı evren vb insanların yararına diye satma eğilimdedirler.
İnsan ruhunun ancak maneviyat duygusunda inançla beslendiğini bilen, bu milyarder insanlar, şeytanın onlara sunduğu bu maddi imkânları tabi ki de! İnsanlara yararlı paradigmalarını öne sürüp, aslında insanlığı Tanrısından yani özünden koparmak için yaptıkları demon paradigmalarıdır. Bunun adına bilim diyenler bunları üreten bilimsel, bilim insanı, bilim adamı diye dokunulmazlık kazanıp, statüselleşip, tarikatlaşanlar ve bunların reklamını yaparak ballandıran iletişim mecraları.
Bilinsin ki! İlahı nizam da, bedeni korsuz ateşten, yazılımı da ilimsel, tuzak ve hileden kurulmuş Şeytan da bir komuttur. Şeytan; İnsanoğlunun gerçek imana inanıp, inanmadıklarını görmeye ve göstermeye çalışılan dünya âleminde denenme için belli bir zamana kadar yaşamasına ve hüküm sürmesine izin verilen bir kibirvarlık yazılımıdır. Şeytan bu yazılımıyla kadersel ağını ancak hile ve tuzakla kurar, çünkü yaratılışta insanın bilgisizlik, acizlik, sabırsızlığına yani kısaca nefsine devamlı kibir, öfke ve haset tohumları atmak için karışır ve insanı inançsızlığa yani Yaratandan uzaklaştırarak, kendi egosunu tatmin etmeye çalışmakla yetinmez bunu ibreti âlem olsun diye de, Her şeyi gören ve bilen Tanrıya da göstererek de Kanıtlamaya çalışır.
Kibir şeytani bir yazılımdır, bazen ilim ve bilim ile naif olan insanlar da bile, kibir izi görünmektedir. Şeytanın kibri de, çeşitli ilimlere vasıf olmasından lakin her ilme vakıf olmamasından kaynaklandığı gibi, aynı zamanda bildiği konunun, akışından başka bir bilgiye geldiğinde ise bildiği bilgiden değil, bilmediği bilgiden dolayı yoruma başvurmasından kibir oluşur. Onun için her şeyi hakkıyla tek gerçek bilen sadece,Tanrıdır.
Yazılımda şeytan kibir örtüsüyle kapatılmıştır, beni korsuz ateşten yarattın, insanoğlunu ise balçıklı çamurdan, korsuz ateş, balçıklı çamurdan daha üstündür der, simya ilmine göre, ben insanoğluna benim yaratılışımdan üstün olmadığı için secde ve biat etmem demesinin altında kibir yatmaktadır. Hâlbuki Tanrı kendi suretinden balçıklı çamurdan yarattığı insana ruh olarak vermiştir, orada şeytana ve meleklere secde edip biat etmelerini emrettiği kendi nurundan insana verdiği ruh(can)’dur.
Ruh, Tanrının özünden insanoğluna verilen en büyük nimettir. O yüzden yaratılmış varlıkların en üstünü insandır. Ruh insanda iki öz olarak vardır, biri Ruhu Mevt ikincisi Ruhu Revan’dır. Ruhu Mevt insanın organlarına can ve enerji veren, onarandır. Ruhu mevt insan ölene kadar bedende kalır ve ancak insanoğlu can verirken, ancak çıkar. Ruhu revan ise insan duyularını harekete geçiren beş duyu organını kontrol eden, aşk, sevgi, merhamet, vicdan, his vb duyuları algılayan ayrıca rüya âlemine çıkan, hatta tayy-i mekân yani parapsikolojide astral seyahat projeksiyonuna da çıkan da Ruhu Revan’dır.
Ruhu revan, insan düşünce hızının saniyede ışık hızından yani yaklaşık 300 bin km hızdan daha hızlı olarak saniyede 600 bin km hızla düşünce oluşturan enerji özüdür. O yüzden ruhu revan hareketliliği ile gözle görülmeyen canlı varlıklardan bile düşünce gücü itibariyle en güçlü ve en hızlısıdır. Uyku, ölümün yarısıdır denilir, çünkü uyku anında ruhu revan çıkar, ruh mevt yalnız kalır, uyanırken ise insan ışık hızından daha hızlı gelir. Uyku halinde remi ve ramı kontrol eden ruhu mevttir, çünkü rüya yoluyla da beyni onarır.
Ruhu mevt bedenin kendi kayıt alanı yani hard diskidir. Ruhu revan ise hem işlev belleği hemde flaş diskidir.
Beden ise ruhun elbisesi yani donanımıdır. Beden de meydana gelen ürperme, korku, şok, bayılma vb sarsıntılar Ruhu Revan ile ilgilidir. Ruhu revan ve ruhu mevt bedenin yaşadığı zamanın her işi her duyguyu her eylemi kayıt eder. Ruhu revan merak ve hayret ile doğumdan beri öğrenmeye açıktır. Bazı çocuklar çok hareketlidir, bunun sebebi ruhu revanın coşkusudur. Jung psikolojisinde ise animus, animas ve arketip kaynaklı bilgilerin yada Freud un id, ego, süper ego, serbest çağrışım ve oedipus kompleks kavramlarından, ruhu mevt ve ruhu revan bağımsızdır. Hani amel defteri tartılır denilir ya işte iki ruhun yaşadığı ve yaptığı eylemlerin baştan sonuna kadar kayıtlarının tutulduğu yerlerdir.
Kibrinden, topraktan yaratılmış insan için, katından kovulduğunu hazmedemez, kendine verilen zamana karşı yarışarak, İnsan ruhunun zaaflarına hükmederek, Tanrı’dan, insanoğlunu çeşitli hile ve kadersel tuzaklar ile uzaklaştırmaya çalışır. Dünya âleminde bunu tek başına ve kendi soyuna bağlı olanlar ile sadece yapmaz, aynı zamanda insanın güce, paraya ve mala mülke olan yatkınlığını bildiğinden, kendine itaat edecek ve işlerini yaptıracak ruhunu tanıdığı insanları satın alarak onlara bu dünyada verdiğine karşılık, insanları toplu olarak bozacak ve Tanrıdan uzaklaşacak projeler ister. İnsanlar bu projeleri, ürettiğinden herkes bunlar insan diye düşünerek, bilimsel keşif, bilim adamları ya da teknoloji der, hâlbuki bunların arkasında şeytani plan ve tasarımlar vardır.
Tarık Suresin de son üç ayeti incelendiğinde
15.İnnehüm yekiydune keyden.( Şüphesiz onlar bir tuzak kurarlar)
16.Ve ekiydü keyden.( Ben de bir tuzak kurarım)
17.Femehhililkafiriyne emhilhüm rüveyden(Artık sen inkârcılara mühlet ver; onlara biraz zaman tanı!)
Deterministik Yaşamdaşlık ilkesine göre yeryüzüne bir asteroitin veya yıldızın tokmak gibi çarpmasıyla, yaşlanmış dünya kendini yenileyip, yeniden dönüşebilir. Ya da akıllara gelen, Nükleer, biyolojik ve atom silahları ile başlayamaz. Deterministik Yaşamdaşlık ilkesi Tanrısal Metafizik Sistematiğinin Disipliniyle oluşabilecek doğallıkla sadece gelişebilir. Bu zamana kadar hep dünyada içkin bir dönüşüm yaşanmıştır, lakin içkin dönüşümün oluşumunu Aşkın düşünüşün yani emrinin deterministik yaşamdaşlığa içkin devinimidir.
Deterministik Yaşamdaşlık Terminolojik Doktrin İlkesi; yeryüzünün değişim ve dönüşümü için oluşacak herhangi bir yıldızın veya asteroit dediğimiz büyük bir tokmak kütlesinin çarpmasıyla başlayıp,şimdiye kadar tüm bilimsellik adı altında insanlara empoze edilen ve hileli bilimsel teknolojilerin yok olduğu, yeniden varoluşun ilk doğal hayatta insanların bir arada yaşadığı ideolojilerin olmadığı teorinin adıdır.
Amerika uzay ve havacılık dairesinin, kısaca (NASA) adını verdiği uzay teknolojisi tekelini elinde tutarak Dart(Çift Asteroit Yönlendirme Testi)diye bir program geliştirmiştir. Dart misyonu kapsamında fırlatılan uzay aracı, Dimorphos adlı asteroite çarpacak ve hızıyla, yörüngesini değiştirmeye çalışacak.
Uzayda dolaşan ve birkaç yüz metre çapında olan herhangi bir cismin Dünya'ya çarpmasının etkileri kıtasal ölçekte olabilir.
Dimorphos, Dünya için herhangi bir tehlike oluşturmasa da, gezegeni korumak amacıyla ilk kez bir asteroitin hızı kesilmeye ve yörüngesi değiştirilmeye çalışılıyor. NASA uzaya yolladığı nükleer asteroitin yörüngesini değiştirmek için eylül ayında dünyaya 11 milyon km uzaklıkta olan bir gezegenin iyon motorları ile hesap edilip saatte 23bin km çarpacak yani uydusuna vurulup yörüngesini saptırmaya çalışarak,dünya yörüngesine olası bir astreoitin çarpamasına engel olmak için dart programının başarılı olup olmayacağını deneyecek.Böylelikle gezegeni dıştan gelen tüm meteor ve astreotitleri engellemek için iyonik kaklanlı silahları uzayda olası çarpışmaları önleme görevi üstlenecek.
Kuran-ı kerimde geçen Tarık yıldızının bir tokmak gibi Güneş sisteminde yeryüzüne çarpması tufan gibi yarı kıyamet dediğimiz bir olay oluşturur,böyle bir olasılık olup olmaması bizim ellerimizde olan bir yargı değildir.Şimdiki dart veya uzay teknolojileri bırakın onbinlerce megatonluk nükleer atom bombası dahi,yeryüzüne çarpacak olan devasal bir astereoti veya yıldızın yörüngesinden sapmasını engelleyemez.
Tanrısal merkezli Metafizik sistematisinde bu olay olası bir olgudur.Tarık süresin ilk üç ayetini baz aldığımızda,Tanrı Göge ve Tarık yıldızına yemin ederek vurgu yapmaktadır.Asteroitlerde aslında küçük veya büyük bir donmuş yıldız kütlesidir.Nuh tufanı gibi yeniden bir yaşam olgusu böyle bir çarpışma olasılığı,kabul etsekte,etmesekte vardır.Deterministik Yaşamdaşlık Terminolojik Doktrini’nin başlangıcı ancak,böyle bir ilahi olgunun varolması ve yaşanmasıyla gerçekleşebilir.
Yeryüzüne çarpacak büyük bir astreoitin etkisi,kıtaların yön değiştirmesine,olası büyük dumanların dünya atmosferini sarmasına,milyonlarca canlının ölmesine,modern teknolojik birikimlerin yokolmasına ve daha da önemlisi ayakta kalmış insanların kendilerine yeni yaşam yerleri bulmasına neden olmasıdır.
Sonçağ alemetlerininden olan gökyüzünü kaplayacak büyük bir siyah dumanın ancak yeryüzüne çarpacak bir devasal bir nesne ile gerçekleşebilir olasılığıdır.
Bununla alakadar ayrıca yeryüzüne çarparak tokmak vurur gibi yeri yaracak olan bir asteroit bizim yerlerini tam olarak bilmediğimiz Hz.Zürkarneynin iki dağ arasına kapattığı ve demir kütleleri ve kızgın bakır ile sed olarak kapatılan ,bu seddin yeryüzüne çarpacak bir asteroitin patlamasıyla bu sed kapısını açmaya vesile olabilecek olmasıdır.
Kuran-ı kerim in Kehf süresinin 93-98 kadar olan ayetlerde gecen Yecüc ve Mecücler Tevrat’ta ise Hezekiel bab’da38,2,3,14,16,18,21 Hezekiel 39,6 İncilde ise vahiy20,8 de geçen Gog, Magog isimleridir.
Kehf Suresi 93-98 Ayetleri;
"Nihayet iki dağ arasına ulaştığında bunların ötesinde nerede ise hiçbir sözü anlamayan bir kavim buldu."
" Dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Yecüc ve Mecüc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana bir bedel ödesek kabul eder misin?"
" Zülkarneyn şöyle cevap verdi: "Rabbimin beni içinde bulundurduğu nimet ve kudret sizinkinden üstündür. Siz bana kuvvetinizle destek olun da, sizinle onlar arasına aşılmaz bir engel yapayım. "
" Bana, demir kütleleri getirin." Nihayet (vadiyi demirle doldurup) iki dağın arasını aynı seviyeye getirince, "Ateşi körükleyin!" dedi. Artık onu kor haline getirdiği vakit, "Getirin bana, üzerine bir miktar erimiş bakır dökeyim" dedi. "
" Artık onu ne aşabildiler ne de delebildiler. "
Hezekiel 38,2 : İnsanoğlu, yüzünü Magog ülkesinden Roş’un, Meşek’in, Tuval’ın önderi Gog’a çevir, ona karşı peygamberlik et.
Hezekiel 38,3 : De ki, Egemen RAB şöyle diyor: Ey Roş’un, Meşek’in, Tuval’ın önderi Gog, sana karşıyım.
Hezekiel 38,14 : Bu yüzden, ey insanoğlu, peygamberlik et ve Gog’a de ki, Egemen RAB şöyle diyor: O gün halkım İsrail güvenlik içinde yaşarken bunu farketmeyecek misin?
Hezekiel 38,16 : Ülkeyi kaplayan bir bulut gibi halkım İsrail’in üzerine yürüyeceksiniz. Son günlerde, ey Gog, seni ülkeme saldırtacağım. Öyle ki, ulusların gözü önünde kutsallığımı senin aracılığınla gösterdiğim zaman beni tanıyabilsinler.
Bu Tevrat ayetlerine göre, İsrailoğulları, Gog'un saldırılarına uğrayacaktır. Üstelik bunu, İsrailoğulları'nın Tanrısı istemektedir. Daha sonraki ayette ise İsrail’in Tanrısı karar değiştirecek ve Gog saldırdığı için öfkelenecektir.
Hezekiel 38,18 : Gog, İsrail ülkesine saldırdığı gün öfkem alevlenecek. Egemen RAB böyle diyor. Bundan sonra ise bir kargaşadan söz edilmektedir, herkesin birbirine kılıç çektiği kargaşadan.
Hezekiel 38,21 : Bütün dağlarımda Gog’a karşı kılıcı çağıracağım. Egemen RAB böyle diyor. Herkes birbirine kılıç çekecek.
Hezekiel 39,6 : Magog’un ve kıyıda güvenlik içinde yaşayanların üzerine ateş yağdıracağım. O zaman benim RAB olduğumu anlayacaklar. Tuval’ın baş önderi.
Buna benzer ayet, İncil’in Vahiy bölümünde de bulunmaktadır.
Vahiy 20,8 : Yeryüzünün dört bucağındaki ulusları, Gog’la Magog’u saptırmak, savaş için bir araya toplamak üzere zindandan çıkacak. Toplananların sayısı, deniz kumu kadar çoktur.
Tokmak gibi yeryüzüne çarpacak olan bir asterotin yapacağı etki dünyanın yaşam alanlarını değiştirip,dönüştürek yeni yaşam şeklini yani deterministik Yaşamsallık Terminolojik Doktrinini başlatacak ve sedleri yıkılan yecüc ve mecüclere karşı yaşamdaşlık oluşturan insanlık kalelere çekilip bu varlıkların tehdidini demir ve bakır karışımı kılıçlarıyla savaşarak ortak yaşam alanı amacı oluşturacaktır.İlkel yaşama dönüşümün ilk çıkarımda teknik ve teknolojik siyahlar yok olacağından ilkel kalkan ve kılıçlar ile Deterministik Yaşamdaşlık Terminolojik Doktrini kendi alan çizgisini olan kalelerde kendilerini korumaya ve neslin devamını sağlamaya çalışacaklardır.
Metafiziksel Gelişim Uzmanı Gökhan Hani.