Metafizik fizikötesi olgu ve olayları inceleyen sistematik ve disipliner bir bilgi sistemidir. Bu bilgi sistematisi felsefe tarihinden önce başlayan düşünce sistemiyle rasyonel ve realist kabullerin soru işareti bıraktığı agnostik yapıdan tutun ezoterik, okultik, majistik mistizimde yer almış. Tanrı, Doğa, Evren, Din ve Varlık tanımlamalarıyla açıklanması spekülatif ve kaotik öğretilerle değişken lakin sistematik doktrinsel terminolojik açıdan ise tutarlı bir konsept içerisinde yer almış, akıl, zaman ve mekan ötesi ilk sistematik ve disipliner bir bilgi sistemidir.
Metafizik kendi içinde sistematik ve disiplinerdir; ilk metafizik insan ve doğa için evrenin oluşması ile başlayan süreç ile başlayıp; Varlık nedir? Varlık nasıl var olmuştur? Varlığı oluşturan etkenler nelerdir? Varlığın oluşumundaki amaç nedir? Vb onbinlerce soru yumağının cevaplanması gereken ilkeleri sormak ile tanımsal Ontoloji ile başlar. Metafizik ile ontolojiyi aynı anlamdan kullanan felsefe yazarları da olmuştur fakat ontoloji metafiziğin sadece insan aklının ilk düşünce yansımasının ilmi olduğundan peşinden epistemolojiyi de sürüklemiş, evreni tanımak için ontolojik sorular sorulurken bunlarında kendi içinde tutarlı olabilmesi içinde epistemolojiye ihtiyaç duymuştur. Bilgi felsefesi yöntem, ilke, deneysel edinimleri içerisinde tutarlı olabilmesi için insan aklının mantık ilkelerine uyumsallığının birikimi açısından önemlidir. Epistemoloji ontolojik öğeleri sormaya yardımcı olan metotlar sunarken insanı ve doğayı anlama açısından yararlı olarak metafiziğe katkı sunmuştur. Metafizik sadece ontolojik epistemoloji ile ilgilenmez bunun yanında kozmoloji, teofizik, teleoloji ve spiritüalizm ile ilgilenen en kapsamlı ve geniş bilgi birikimine sahip ilk başlangıç bilgisidir.
Hatta diyebiliriz ki!,insan var olmadan önce metafizik vardı ve işleyişi devam ediyordu.Metafizik ile ilgilenenler doğayı,varlığı,ruhu,evreni ve dinleri incelerken ve bu konularda binlerce eser bırakmalarına rağmen,kimse Tanrı Metafiziğine girememiş ve kimseye de tarihten bu yana nasip olamamıştır,sadece mitolojik tanrısal tasarımlarıyla tüm uluslar kendi tanrılarına güç verip,destanlaştırmışlardır.Yada büyük heykelleri yapılan veya kutsal addettikleri tapınaklarında kendi hegemonyasında insanları elde tutmak ve yönetmek adına putlaştırma yoluna gitmişlerdir.
Doğa metafiziği ile ilgilenen ilk çağ, ortaçağ, yeni cağ felsefecileri dünyada doğa hakkında binlerce eser bırakılmış olmalarına rağmen, Tanrı Metafiziği hakkında bir eserleri dahi yoktur.
Metafizik, tanımlandığı dönemden itibaren felsefenin merkezi olarak, varlığın ne olduğu, ne türden varlıklar bulunduğu gibi sorularla sürüp gelmiştir. Metafizik konular felsefe tarihi boyunca çeşitli filozoflar tarafından ele alınmıştır. Aristoteles ile tam olarak ne ile ilgili olduğu belirlenmiş olsa da, öncesinde de metafizik ile ilgili konular zaten tartışılmaktaydı. Metafizik varlığın özüne ve geneline ilişkin olarak kapsadığı geniş bakış açısıyla doğa araştırmalarından ayrılmaktadır.
Doğa araştırmaları varlığın bir yönünü sınırlı olarak ele alsa da metafizik daha kapsayıcı ve daha genel olduğu için doğa araştırmalarından ayrı bir konuya sahiptir. Felsefe tarihi boyunca, üzerinde en çok düşündüğü konulardan birisi metafiziktir.
Zaman zaman felsefenin merkezi olarak da nitelenen, zaman zaman da eleştiri ve saldırılara maruz kalan metafizik; bütün yaklaşımlara karşın güncelliğini yitirmemiştir. Metafiziğin her zaman gündemde olan bir konu olmasının nedenleri arasında, bir yandan üzerine eğildiği problemlerin önemini hiç yitirmemiş olması; diğer yandan da hem kapsamının ve tanımının felsefe tarihinin her döneminde yeniden tartışılmış olmasıdır.
Bilindiği kadarıyla ‘Metafizik’ terimi ilk olarak Aristoteles'in eserlerini derleyen Rodoslu Andronikus tarafından MÖ I. yy.da anılmıştır. Andronikus, Aristoteles’in eserlerini sıraya koyarken, ‘Fizik’ adlı eserinin sonrasına koyduğu yazılara işaret etmek için ‘ta meta ta physika’ terimini kullanmıştır. Gerçekte Aristoteles, bugün bizim ‘Metafizik’ ismiyle bildiğimiz eserin içeriğindeki konuları ‘ilk felsefe’ diye adlandırmıştır.
Dünyadaki her türden olup bitmenin ötesinde bulunan bilgiler olduklarından, onlara erişmek bir tür sezgi gücü ile mümkün olabilir. Metafizik, tek tek bilimlerin yaptığı gibi varlığın belli bir alanını konu edinmek yerine; varlığın kendisine ilişkin prensipleri araştırmakta, varlığı ne ise o olarak ele almaktadır. Bu durumda olgulara yönelik fizik araştırması bir yerden sonra metafizik soruşturmaya doğru yönelmektedir. Çünkü metafizik keşfedilmeksizin ortaya konan bir fizik havada kalmış, eksik bir uğraşı olacaktır.
Metafiziğin deney imlediğimiz gerçekliğin ötesinde olan şeye ilişkin savları o metafizik sistemin içinde değerlendirilir. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi, her metafizik sistemi kendi içinde tutarlıdır. Bu durumda kimi zaman birbiri ile çelişen metafiziklerin savlarından gerçekte hangisinin doğru olduğunu söylemek mümkün olmamaktadır.
Metafizik, genel anlamı ile doğanın yapısı ve işleyişi hakkında bilgi edinme çabasının sonuçlarından birisidir. Burada, özelleşmiş doğa bilimlerinin de evrene ilişkin bilgi edinme çabasında oldukları; bu yüzden de metafiziğin alanına ilişkin bu tanımın, metafiziği doğa araştırmalarından net bir biçimde ayırt etmeyi sağlamadığı söylenebilir.
Metafizik, ilkelerin araştırılmasıdır.
Doğa bilimlerinden metafiziğin ayrıldığı ana noktalardan biri genele ilişkin, kuşatıcı bilgi edinme çabası ile ilgili tavrıdır. O, belli bir olgu veya olgu öbeğinin şu veya bu yönüne değil; bir bütün olarak evreni kavramaya yönelir. Eksik bırakmaksızın evreni bütün olarak ele alma amacını güder. Bu durumda metafizik, genelliği ile doğa bilimlerinden farklıdır.
Metafizik, şu veya bu olguya değil, bir bütün olarak evrene ilişkin en genel, en kuşatıcı ilkeleri soruşturma etkinliği olarak anlaşılabilir. Hem evrendeki her şey, hem de bir bütün olarak evrenin kendisi, metafiziğin araştırdığı bu genel ilkelere tabi olmalıdır. En kuşatıcı ve genel ilkelerin ortaya çıkarılmaya çalışılması da evrenin bütünlüklü bilgisine sahip olma, onu bütün olarak kavrama çabası ile ilişkilidir.
Böylelikle metafiziği, ‘evreni bütünü ile bilme çabası’ olarak da tanımlayabiliriz. Bu en genel, en kuşatıcı ilkeler aynı zamanda öze ilişkin olduklarından, soruşturulmaları zaman zaman varlığın neliğini ortaya koyma çabası olarak da anlaşılmıştır. Varlığın neliğini araştıran metafizik, bunu varlığın ilk ilkelerini veya varlığa ilişkin nihai, yanlışlanamaz hakikatleri ortaya çıkarma yolu ile gerçekleştirme çabasında olmuştur. Metafizik, varlığın neliğini yani özünü bilme çabası olarak alındığında, fizik ötesini tanıma çabası olarak da değerlendirilmiştir. Çünkü görünür olan varlığın özünden bahsettiğimizde, fizik dünyanın ötesinde olan bir şeye yönelmiş olunur. Amaç görünür olanın ötesindeki, göreli olmayan nihai gerçekliğe ulaşmaktır; yöntem ise görünürde olanın eleştirel bir incelemeye tabi tutulması yolu ile onun ötesinin bilgisine ulaşmaktır. Bu anlamıyla fizik dünyanın ötesinde, görünür olanın ardında olanın, tanrısal bir şey olduğu düşüncesi metafizikçilerin çoğu tarafından kabul edilmiştir.
Bundan dolayı da varlığın özüne ilişkin yapılan araştırmalar çoğu zaman tanrısal olana ilişkin bir araştırma olarak görülmüştür. Bu aynı zamanda varlığın ilk ilke ve nedenlerinin araştırılmasıdır. Bu bakımdan, varlığın özünün kavranması ile şeylerin ilk ilke ve nedenleri kavranacak böylelikle de var olanlar hakkında nihai, değişmez ve değiştirilemez tanrısal bilgiye ulaşılacaktır. Metafizik, varlıkların kendilerine özgü kaynağına inmeyi, onların kendi başına değil, bütün içindeki konumuyla soruşturulmasını gerektirir.
Bir şeyin tam olarak kökten bilinebilmesi, evrenin ya da varlığın özünün bütünlüklü olarak kavranmasına bağlıdır. Böylelikle, metafiziğin uğraşı kimi zaman evrenin tümünü kuşatacak, onu bütünlüklü olarak kavrayacak ilkelerin bilinmesi, kimi zaman varlığın özüne ilişkin olan şeyin kavranması; kimi zamansa fizik ötesindeki tanrısal gerçekliğe ulaşılması çabası olarak görülmüştür.
Metafiziğin klasik soruları, ‘Evren tümüyle nasıl kurulmuştur?’, ‘Varlığın ne gibi bir özü vardır?’, ‘Fizik ötesinin yapısı nasıldır?’, ‘Bir şey derinlemesine nasıldır?’ gibi sorulardır. Metafiziğin, evreni kuşatan ilkelere yönelen tavrı, sorularında da kendini gösterir. Bunlar, hiçbir şeyi dışarıda bırakmayacak, köktenci bir soruşturmaya yönelik sorulardır. Bu tip sorulara verilmiş olan yanıtlar ve ortaya çıkan yeni sorular, felsefe tarihi boyunca metafiziği çeşitlendirmiş ve zenginleştirmiştir. Metafizik sistemlerin merkezinde genellikle, evrenin bütününü kavramaya ilişkin bir sav bulunur. Sistemin tamamı bu sav ile uyumlu olacak biçimde kurulur. Bundan dolayı da bu savı dile getiren ifadelerin öznesi, varlık, evren, her şey vb. gibi genele işaret eden bir kavram olmalıdır.